23 Aralık 2010 Perşembe

‘BİZ TARİHİN ORTANCA ÇOCUKLARIYIZ NE BÜYÜK BUHRANI GÖRDÜK NE DE SAVAŞI… BİZİM SAVAŞIMIZ HAYATLARIMIZ EN BÜYÜK BUHRANLARIMIZ KENDİMİZ…’

Kaybolduğu düşünülen bir nesil..
80 sonrası bir iç yıkımın ölü çocukları…
Canları yanmasın diye düşünmekten uzak, fikirsiz, suskun, hayatın akışının içinde dünyanın dışında.
Bir ülkenin yarattığı ama sahiplenmediği hatta çoğu zaman sebep gösterdiği halkın uyutulduğu yalanlara.
Peki ne kadar doğru bu?
Bizi yok ederken kendi deyiminizle sizde yok olmadınız mı hiç?
Bir şeye inanmak çok mu gerilerde kaldı?
Geçmişte mi hesapları böl’üp parçala’yıp yok edilen düşünen sorgulayan insanların inançları?
Duymaktan vazgeçen biz değildik hiç duymadık çünkü bizim duyduklarımız padişahların saltanatıydı sadece ve tarihte yaşanan hiç bir kayıp bizim suçumuz değildi. Kazananların suçuydu eğer kazanan biz değilsek ve kahramanlardı bize anlatılan hikayelerin başrolleri.
Neden diye soramadık biz her sorduğumuzda ağzımıza karabiber süren, kolay kahramanlar vardı yaşımız kaç olursa olsun ve simdi biz büyüdükçe sorular hafızanın bir yerinde dilimizin ucunda sesimizin uzağında kaldı.

Bir ülkenin ıssızlık sınırından daha önemliydi artık şarkıcı dedikoduları,
Töre diye görenek diye gencecikken  hayatına son verilen yaşamaya hakkı olmadığı gibi okumaya, yazmaya, seçmeye hakkı olmayan binlerce kız çocuğundan daha önemliydi futbolcuların, mankenlerin yozlaşmış hayatları,
Emekli olmuş diye hayattan emekli edilen, devletine hizmet ettiği için devleti tarafından açlığa, yalnızlığa, hastanelerin kalabalık koridorlarına veya gecekonduların soğuk duvarlarına hapsedilmiş, asgari ücretle ‘ki asgarisi astarını kurtarmaz yaşatmayan fakat öldürmeyen de’ nasırlı elleriyle hayata tutunan insanlardan daha önemliydi köşe dönme hesapları, yetmiyordu binler milyonlar sıcak apartman dairelerine,
Okumayı öğrendiği gün kardeşliği, arkadaşlığı, paylaşmayı, yaratmayı öğretmek yerine tüketmeyi, savaşmayı, rekabeti öğrettiler çocuklara. 120 dakikada hayatlarını kurtarsınlar diye hiç top oynayamasınlar, sokaklarda hiç ‘küçük kara balık’ okuyamasınlar, çocuk olamasınlar diye. çocuk gibi görünen küçük adam ve kadınlar ve eğitim dediler bu sisteme çünkü daha önemliydi dönmesi gereken çarkların o büyük dişlileri,
Komşusu açken yatamayan bir toplumu, bildikleriyle karşındakini yermeyen karşısında kim olursa olsun anlatmak isteyen ‘ki anlamadılar çoğu zaman’, evliliğin Tanrı önünde söz vermek ve sevmek aşkla yanında olmak, birlikte yaratmak, biz olmak olduğuna inanan, takdir etmenin kıskanmak olmadığını bilen bir toplumun geleceğinden daha önemliydi büyük patronların beyaz camdaki çekişmeleri, işporta ağızları aleladeliği
ve ne yazık ki daha bir çok sebep var sayacak…

Kalabalık sofralarda konuşulurken siyaset, ülkesini güzel günlerde düşlemiş insanlardan biri ‘Bu nesil antisiyasi, antipolitik değil çok şey biliyorlar bizden çok düşünüyorlar biz bilmeden bildiklerimize inandık. İnandık harikalar diyarına, kanatlarımız olduğuna ama bakıyorum ki bu nesil bizden daha akıllı daha zeki çok daha fazla şey başarabilir. Onlar dünyayı tanıyorlar. Biz kendimizle ülkemizi aynı anda kurtarmaya çalıştık, onlar önce kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Gözleri açık. Kaybettikleri tek şey güven, inanç ama yine de elimde olsa hepsine kanatları olduğunu göstermek isterdim. Uçabilsinler gökyüzünün en son katmanına kadar…’

Kanatlarım zihnimin her yerinde uçmaya hazır simdi…
Sizde hatırlamaya çalışın bir zamanlar nasıl bir aşkla okurdunuz o güzel şiirleri, anlamak, okumak için yarıştığınız o sözleri, sayfaları, buna da şükür dediğiniz sofraları, olanı olmayanla paylaşmayı hatırlayın ki anlatın bir tarih daha ölü çocuklar doğurmasın diye… Birini bir eşyayı bir ülkeyi  herhangi bir şeyi sevmek nasıl bir şeydi?...
Sevmek nasıl bir şeydi….




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder