25 Aralık 2010 Cumartesi

SİMURG'UN KANATLARI

İnsan fizyolojisinin anlaşılmaz birçok yanı var ama bence en anlaşılmaz tarafı kendimizi sürekli yeniliye bilmemiz. Her sorundan, acıdan, tecrübeden sonra içimizdeki garip sızı, can yakan kalp ağrısı geçer geçmez eski halimizden daha güçlü, bir parçamızı kaybetmiş ama yerine yeni parçalar ekleyerek yolumuza devam ediyoruz. Sanırım masallarımızın Simurg Anka’sı ruhumuzda hiç bilmediğimiz tenha köşelerde gizleniyor.
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş,
Balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg'muş.
Her biri de Simurg'muş.
Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız demişler…
Tanıdık değil mi?
Acılar, hüzünler, engeller, hayal kırıklıkları, zamansızlıklar, ayrılıklar yaşadığımız her acı yolumuzdan sapmadıkça, bıkmadan usanmadan yürüdükçe, yaşanılanı yaşadığımız yerde bırakmayı uçsuz bucaksız gökyüzüne gülümsemeyi öğrendikçe sel gibi değil, yel gibi geçmez mi?
Hayat zaten böyle değil mi?
Nefes aldığımız ilk günden beri kocaman bir dönme dolaptayız. Bazen ayaklarımız yerden metrelerce yukarda, sanki yıldızlara, güneşe elimizi uzatsak tutabileceğimiz kadar; bazense yere çok yakın, uçurumun tam kıyısında korumasız hissetmez miyiz?
Dönme dolabımız bizim yollarımız, kötü olayların sonucunu bağladığımız kader değil yol arkadaşımız…
Hayat dediğimiz Havvakızlarına, Ademoğullarına verilen en büyük meziyet değil mi sanki. Alabildiğine mavi, sonsuz bir çatımız, derin derin soluduğumuz içimize hapsettiğimiz nefesimiz, yumruğumuz kadar olsa da içine bir ömür sığdırdığımız yüreğimiz ve en önemlisi hayallerimiz var. Olsun yada olmasın ne fark eder, bacaklarımız yorulsa bile kalbimizle aklımızla koşabileceğimiz hayallerimiz var. Hem yakışır mı bizlere çakılı kalmak kendi ördüğümüz duvarların ardına, yolumuzdan döndürmeye çalışan her şeye boyun eğmeye yakışır mı Kaf Dağına ulaşmadan pes etmek bize?
Doğduğum günden beri beni koruyan bir melek olduğuna inandım. Her istediğimi yapabileceğime, her engeli aşabileceğime, öldürmeyen acının güçlendireceğine… Büyüdükçe gördüm ki içimdeki kuşların kanatları, ben başımı eğmedikçe, hayat bana acıklı filmler izletse de filme kapılmayıp filmle dalga geçtiğim sürece, ‘her minnet kabulüm yeter ki gün eksilmesin penceremden’ dedikçe kanatlarım Kaf Dağının en tepesine yükseliyor. Büyüdükçe görüyorum ki kedime acımayacak ve kendimle gururlanmayacak kadar ‘BEN’im artık ve hala masallara inanacak kadar, hayallerime sığmayacak kadar çocuk… Biliyorum Kaf Dağına ulaşana kadar hiç yaşlanmayacağım.
Rivayet olunur ki; Simurg Anka’nın gözyaşları her yaraya merhemdir. Simurg yandıkça doğar, doğdukça yanar. Simurg alevden korkmaz bu yüzden, bilir kül olmak değil hiç yanmamak yakar aslında…
Ve umarım vadilerin üzerinde uçarken kendinize bahaneler bulmaz, asla yılmaz, karşınıza çıkan her mutluluğu sonuna kadar korkmadan yaşar, her şansı kalbinizle görürsünüz. Kötü olan her şey mi? Unutun onları çünkü Kaf Dağına vardığımızda Simurg'un yuvasını bulunca öğreneceğiz ki;
Simurg Anka-30 kuş demekmiş.
30 kuş kanatlarımızın içindeymiş.
Onların hepsi Simurg'muş.
Her biri de Simurg'muş
Ve Şimdi kendi gökyüzümüzde uçmak zamanıdır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder